Slm…Mrb…İle başlayan ve bir çok insanın hayatını karartan sosyal medya hastalığı. Sizlerinde hemen algıladığı gibi teknoloji bağımlılığına ve sosyal medyanın yanlış kullanımına dikkat çekmek istiyorum.
Artık evlerimize misafir almıyoruz. Çünkü halımız perdemize, perdemiz koltuğumuza, tabağımız kaşığımıza uymazsa laf olur diye korkuyoruz. Yemekteyiz(Ben zıkkımdayız programları diyorum.) programlarıyla insanlarımızın eş dost, ahbap kaynaşmasını ortadan kaldırdılar. Oturdukları sofrada marifetmiş gibi acımasızca yaptıkları yorumlar, toplumun misafire karşı algısını değiştirdi. Misafirlerimiz, ya sofra düzenimizi beğenmezse diye korkuyoruz. Oysaki eskiden çat kapı gelirdi misafirlerimiz. Tedirgin olmazdık. Allah ne verdiyse birlikte hazırlar yerdik. Sohbet etmeye korkmazdık, çünkü bilirdik ki gelenler candan insanlar ve açığımızı aramazlar. Yemeklere ailecek otururduk. Yemekte lüzumsuz konuşulmazdı. Sorun ya da tartışma çıkaracak sohbet konuları açılmazdı. Aile büyükleri sofraya oturmadan oturulmaz, kalkmadan kalkılmazdı. Sorunlar konuşarak aile içinde çözülürdü. Kol kırılır yen içinde kalırdı. Kimseler duymazdı.
Her neyse misafirler azaldıkça işlerimiz azaldı mı? Hayır. Şimdiler de hepimiz çok yoğunuz, halimiz yok, fırsat bulamıyoruz. Ama saatlerce sosyal medyada gereksiz zaman harcaya biliyoruz. Tabi ki teknolojiden vazgeçemeyiz ama sosyal yaşantımızı, aile yaşantımızı etkilemeyecek şekilde kullanmalıyız. Canımız sıkıldığında akrabalarımızı arkadaşlarımızı ziyaret etmeliyiz. Onları davet etmeliyiz. Toplum olarak birbirimizde uzaklaştıkça aile yaşantımızda zarar görmeye başladı. Eskiden emmim, dayım, halam, teyzem duyar, ayıp olur diye yapmadığımız ne varsa artık sıradan bir şeymiş gibi yapıyoruz. Çağımızın cümlesi’’ben istediğimi yaparım kimse bana karışamaz’’.İşte bu cümle ile birlikte sosyal medyanın yanlış kullanımı; birçok ailenin dağılmasına sebep oluyor. Yabancı uyruklu bir tanıdığım ;’’ Siz farkında değilsiniz. Sizin ayıp günah dediğiniz şeyler sizi zırh gibi koruyor, kıymetini bilin,’’demişti. İnsan sonsuz özgürlüklere sahip değildir ve insan toplumsal bir varlıktır. Her istediğini istediği zaman yapamaz. Bin düşünüp bir yaşamalıyız. Malatya’da yapılan beş evlilikten ikisi boşanmayla sonuçlanıyor. Bu evlilikler on beş yirmi yıllık yıpranmış evlilikler de değil üstelik. Aşık oldum, sevdim, öldüm bittim deyip üç aya kalmadan yüz göz olarak adliyede soluğunu alan yeni çiftlerden oluşuyor. Seven emek veren insan üç beş ayda nasıl olurda bu aşamaya gelebilir. Sevdiği insandan nasıl bu kadar çabuk nefret eder, vazgeçer? Tüketim toplumu olarak en çok sevgi ve saygıyı tüketiyoruz galiba. Birbirimizi acımasızca yargılıyoruz. Mahremiyet duygusunu öldürüyoruz. Eşler birbirinin telefonunu kontrol eder duruma gelirse dışarılarda düşman aramaya gerek kalmaz. Ha bu arada benim gibi eski kuşak olanlarda bir taraftan gençlerin tutarsızlıklarını acımasızca eleştirip; içten içe de’’ iyi yapıyorlar biz yapmadıkta ne oldu,’’diyebiliyor.
Velhasıl insanların mahremiyetine saygı duymalıyız. Evli bekâr demeden her’ slm, mrb’ yazanla uzun uzun konuşup şeytanın ekmeğine yağ sürmemeliyiz. Evlenmek kadar boşanmakta hakkımız ancak, mecbur kalmadıkça, aklımıza getirmemeliyiz. Arayış içine girmemeliyiz. Ailemizle mutlu olmak için çabalayıp aile bütünlüğünü korumalıyız. Anadolu insanının en büyük silahı aile yapısıdır. Bu yapıyı kendi ailemizden başlayarak korumalı, kendimize ve kendi ailemize yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi başkalarına yapmamalıyız.