Göğüs göğse çarpışmaya alışık insanlar tüfekle karşılaşınca eski mert günlerini özleyerek ‘’Tüfek icat oldu mertlik bozuldu’’diye söylemişlerdir herhalde. İnsan oğlu nefis mücadelesine düştüğü günden beri birbirini acımasızca uzaktan,arkadan,kalleşçe vurmuyor mu? Tüfeğin icadından çok önceleri Roma imparatoru Sezar ne demişti şaşkınlıkla en güvendiği adamına,’’Sen de mi Bürütüs’’. Mertliğin bozulması Habil ile Kabil’in kavgasına dayanır vesselam…
Dışarıda çamaşır yıkayan eşini kapı aralığından vurup’’ tüfeğimi temizlerken yanlışlıkla vurdum’’,diyen eşleri,yada ’’ al şu tüfeği namusunu temizle diyen adamları’’ görmedik mi? Ve yahut pompalı tüfek vahşeti diye kaç haber okuduk. Ne hikmetse hep tüfekler temizlenirken eşler vurulur ,tüfek temizlerken anasını babasını vuranı pek görmedik…
Dil yarası,gönül yarası açanlar öldürmüyor mu bizi? Ya sevdiklerimizin açtığı yaralar…Her neyse ben sizlere üç Anadolu kadınının gizli kalmış kahramanlık öyküsünü kısaca anlatmak istiyorum.Kahramanlık deyince savaş kahramanı sandınız değil mi? Bana göre var olma mücadelesi veren her kadın kahramandır. Onları anlatmadan geçmem büyük haksızlık olurdu.
İnsaf,namı diyar İzzem.Annemin babaannesi.Yirmi yaşında genç ve güzel bir gelin.Saçları topuklarında,bizim buraların değimiyle karayağız keklik gibi genç bir kadın.Kocası kurtuluş savaşında şehit olunca iki oğluyla baş başa kalmış.Dağ köyünde yaşıyorlarmış.O zamanlar genç yaşta kocası ölen yada boşanan kadınlar aile büyükleri tarafından, istemese bile laf söz olmasın diye evlendirilirmiş.İzzem evlenmemiş.İki oğluna babasız olduklarını hissettirmemek için tüfek omzunda tarla sürmüş,ekin biçmiş,hayvan beslemiş.Kapısının önünde kimse destursuz geçemezmiş.Oğulları büyüyünceye kadar,Misafirlerine koçu kendisi keser, yüzer pişirirmiş. Zamanla köylüler alışmış.Kimse kadın olduğunu fark etmemeye başlamış.Hakkında hiç dedikodu çıkmamış.Şehit karısı kimliğini yiğitliği ve gözü karalığıyla pekiştirmiş.Oğullarını vakitlice evlendirmiş.Hem köyünün hem de ailesinin akıl danışılan kişilerinden olmuş. Büyük oğlu ,Hasan emmimiz ölünce onun karısına ve çocuklarına da bakmış.
Yüz yıl yaşamıştı.Altı yaşındaydım, İzzem’i kaybettiğimizde.Dedemin köyde ki evinin yanında post üzerinde otururdu.Cebinde kınalı şeker dediğimiz şekerlerden olurdu.O şekerlerden alabilmek ve hatıralarını dinleyebilmek için ne iş buyursa yapardık.Ailenin koca çınarıydı.Omzunda hiç çıkarmadığı tüfeğini odasının baş köşesinde duvarda asılı bırakarak sessizce gitti.Aklımda kalan resmi; koyu renk kıyafetleri,yüz yaşına rağmen yemenisinin altında upuzun yere kadar uzanan ak saçları,duvarda asılı tüfeği ve dedemin, üzerinde ölene kadar namaz kıldığı postu,o öldükten sonra hiç yemediğim kınalı şekerler. İzem ‘den bize miras kalan ise gurur duyduğumuz bir nine modeli,sandığında sakladığı örgülü saçları, şimşir tarağı,bir post ve bir tüfekti.Az kalsın unutuyordum.Şeker gibi bir de dede bırakmıştı.
Emine;anneannem.Hani gelin kaynana toprağı olur denir ya işte o cinsten.İzzem’in yerini aratmayan gelini.Belki de kaynanasının gözü pekliği ebeme sirayet etmişti.Ebem babasının tek kızıymış.Annesi ölünce babası yeniden evlenmiş.İki kardeşi olmuş.Abdurrahman ve Osman.Eskiden kızlar erken evlendirildiği için mi yoksa üvey anne olduğu için mi bilemiyorum ama ebem erken evlendirilmiş.İzzem’in gelini olmuş.Kısa bir süre sonra babası evin eyvanında dayılarımız Abdurrahman ve Osman’la uyurken,iki evladının yanında Muhittin dedemizi vurmuşlar.Hani şu mertliği bozan tüfekle. Ebemin evli olduğu köyle babasının köyü bitişik köylerdi.Düşmanlarının kim olduğunu bulamamışlar. Her gece yaz kış demeden bir köyden diğerine gider, üvey annesini ve kardeşlerini korumak için babasının evinin karşısında kapıyı görecek şekilde mevzilenir, sabaha kadar gözünü kırpmadan tüfekle nöbet tutarmış.Uzun yıllar bu böyle devam etmiş.Ne dedem ne de İzzem bu duruma müdahale etmemişler.Çünkü ebemin kardeş sevgisi tarif edilebilecek türden bir sevgi değildi. Onlarda anlamış olacaklar ki yardımcı olmuşlar. Dayılarımız ergenlik dönemine gelince düşman bulma arayışına girmesinler diye şehre göçmüşler.
Ebemin kardeş sevgisi bununla da kalmamış.Kardeşi, Abdurrahman dayımız Karaköse’de (Ağrı) askerlik yaparken kardeşim karda kışta nöbet tutuyor diye kendiside soğukta dışarı işlerini yaparmış.İşinin olmadığı zamanlarda da nöbet tutarmış.
Ebemin de tüfekle haşır neşirliği ölene kadar sürdü.Tabi dedemi tüfekle korkutmalarını size anlatmıyorum bile…
Ayşe,babaannem .Sarışın uzun boylu köyünün parmakla gösterilen geliniymiş.Dedem çeşme başında görmüş.Evli mi bekar mı diye sormadan ve fikrini almadan atının terkisine atarak kaçırmış.Akşam üzeriymiş.Köye gelinceye kadar gece yarısı olmuş.Karanlıkta dedemin yüzünü görememiş.Ertesi gün babaannem dedemi tanımadığı için odasına girdi diye tüfek çekmiş.Dedem ben seni kaçırdım diyince tanışmışlar.Her neyse bir anlık acizlikle kaçırılmış babaannem.Dedem keskin hatları olan esmer, gözleri mavi, yaşı geçkin bir adammış.Babaannem istemese de kaderine razı gelmiş. Tabi Kaçıran ‘komolar’ olunca kimse korkusundan bir şey diyememiş. Kocasının yaşı geçkin olduğu için yüzüne ocak karası sürermiş, kimse heveslenmesin bakmasın diye kendince tedbir alırmış.İki kızı,altı oğlu olmuş.Çocukları küçükken dedemi kaybetmiş.Yirmi beş ile Dokuz yaş arası sekiz çocukla bir başına kalmış.Ekin tarlalarını, pancar tarlalarını zarar gelmesin diye gece gündüz beklerdi.Mezarlık yanında bir tarlamız ,tarlanın tam ortasında kocaman bir armut ağacı vardı.Armut ağacının yayvan dallarının arasını hayme yapmıştı.Yatağı üzerinde serili dururdu.Gece gider orada beklerdi.İnsanlar tarlanın yanında geçerken seslenirlerdi, babaannem oradaysa mezarlıktan korkmazlardı.Bazen sırf kötü niyetli insanları korkutmak ve ben buradayım mesajı vermek için seslenir yada havaya iki el ateş ederdi.Emmilerimde pek akıllı uslu sayılmazlardı.Halalarımın eşleri de pek tekin değillerdi.Kadıncağız ne yapsın korkutarak gününü geçiriyordu.Hani şu mertliği bozan tüfekle…
Aklı başında bir anne baba asla kızını aciz yetiştirmez. Her zaman hayata karşı hazırlıklı ve tetikte olmayı öğretir. Belki duvarda asılı tüfeklerimiz yok ama biz o yiğit kadınların torunlarıyız.
Hayatımızda keskin izleri olan bu üç muhteşem kadını rahmet ve minnetle anıyorum.
Ha…Birde unutmadan söyleyeyim.Tüfeklerinizi kadınlardan ve çocuklardan uzakta temizleyin ve yağlayın.