Altı aydır çenemi tutayım konuşmayayım yazmayayım diyorum olmuyor işte. Bir kere konuşmaya
alışmışız istesekte susamıyoruz.
Kapı önlerinde, kahvelerde, öğlen aralarında, çay molalarında, altın günlerinde her yerde siyaset
yapıyoruz.
Bundan yıllar yıllar önceydi. Otuzlu yaşlarımdaydım. Masal gibi oldu değil mi? Eee yaşımızda bayağı
var hani. Bir arkadaşımla siyasi sohbet etmeyi ve çekişmeyi çok seviyordum. Zaten siyasi sohbetler
herkesle de yapılmaz. Olgunluk ister, tahammül ister. İkimizde de azıcık tahammül vardı sanırım,
herşeyi konuşurduk. Beş dakikalık teneffüslerde devleti bir güzel düzeltirdik. Ah keşke bizim sesimizi
duyanlar olsaydı ne güzel olurdu. Maalesef kimse bizi duymuyordu, duymak istemiyordu.
Türk Milleti olarak en büyük sorunumuz birbirimizin sesini duyamıyor olmamız aslında.
Birkaç kez arkadaşımla seçim sonuçları hakkında tahmin yürüttük. Bendeniz artı eksi 1 puan hatayla
tahmin ediyordum. Bir seçim sonrası arkadaşım; ’’Nurgül Hanım sen evle okul arasında mekik
dokuyorsun ben ise halkın içindeyim. Nasıl oluyor da senin tahminlerin tutuyor ben yanılıyorum,’’
dedi. Bak hocam, dedim. Asla aynı kanala takılıp kalmam farklı haber kaynaklarını takip ederim.
Okulda velilerimi, mahallede komşularımı, akrabalarımı gözlemliyorum. Düğünde, mevlitte, cenazede,
hastane de insanların görüşlerini dinlerim. Genellikle gözlemci olarak.
İnsanları konuşmalarında değil davranışlarında tanıyabiliriz. İnsanların çoğu duymak istediklerimizi
söyler. Gerçekleri gizlerler.10 yılda bir darbe olan güzel ülkemde samimi siyasi fikir beyan edemez
insanımız. Ben gözlemliyor, analiz yapıyorum. Siz ise devlet yıkıp devlet kurulan kahvehanedeki
fikirlere göre karar veriyorsunuz, üstelik hep aynı kahvehane, dedim.
İnsanlar genelde alıştıkları çevreye düzenli olarak giderler. Kahvehane, park, kafe, sivil toplum
örgütleri gibi yerlerde belirli fikir sahipleri bir araya gelir. Tabi ki bu çevreler toplumun çok değerli
renkleridir ama toplumun kendisi değildir. Tek taraflı bakış açıları oluşur zamanla.
Zaman zaman çok değerli büyüklerimizin yanında fikirlerimi açıkça beyan etmişimdir. Lakin hoşuna
giden kısımları alıp gitmeyenleri bıyık altından gülerek, ’elinin hamuruyla her işe karışma, sen ne
anlarsın siyasetten’’, deyip geçiştirdiler bakışlarıyla, beden dili okuduğumu bilmeden.
İşi ehline vermek lazım. Herkes siyaset yapıyor maalesef. Hep birlikte siyaseti kirletiyoruz.
Tarihimizi, coğrafyamızı, stratejik konumumuzu, kültürel dengelerimizi, ekonomimizi bilmeyenler
lütfen sussun ya da öğrensin. Koskoca profesörler ya da biz öyle sanıyoruz, (malum hırsızlarda unvan
aldı) iki cümleyi bir araya getirip halkın anlayacağı dilde bir açıklama yapamıyorlar. Unutmayalım ki
ülkemdeki ev hanımları Süleyman Demirel’e siyasette kırk tur attıracak potansiyele sahipler. Gerisini
siz düşünün.
Velhasıl çevresinden habersiz yönetici, halktan habersiz siyasetçi olmaz. İçinde bulunduğu toplumu
sadece kendi penceresinde değerlendirenler yanılırlar. Hiç birimizin; sağlığının, hayatının, eşinin,
işinin, evladının, makamının bir dakika sonrası için bile garantisi yokken, kabadayılık yapmaya ne
hacet. Her zaman çalışkanlık, mütevazilik ve dürüstlük kazanır. Yalancıların mumu yatsıya kadar bile
yanmıyor artık. Vatanımız için yürek birliğine ihtiyacımız var. Bugün zaten geçiyor, yarınlar için
yürümek lazım. Ülkem beş terör örgütü ve yedi düvele karşı savaşırken kendi nefsi için çalışan ben
olsam tanımam, ret ederim.
Dünya’ya kendi penceremizden değil, etrafımızdaki duvarları yıkıp gönül gözümüzle bakmalıyız.
SELAMETLE…