28 Şubat inanca darbe miydi? Yoksa Müslüman Anadolu kadınının kimliğini yok etme projesi miydi?
1993 yılında arka arkaya gerçekleşen faili meçhuller…Meydana gelen faili meçhul cinayetlerin sorumlusu olarak İslam inancı hedef tahtasına oturtuluyordu. Hırsızlık ve ahlaksızlık yapanları dindarlar yapıyormuş gibi gösteriyorlardı. Aniden ortaya çıkan Aczimendileri Müslümanları temsil ediyormuş gibi lanse ediyorlardı. Aczimendi lideri Müslüm Gündüz ile Fadime Şahin’in düzmece ilişkisi üzerinden; başörtülü kızlar’’ Fadime Şahin -Müslüm Gündüz’’ algısına kurban ediliyordu.
Koalisyon hükümetlerinin siyasi başarısızlıklarını başörtüsü yasağıyla örtmeye çalışıyorlardı. Basın sürekli körüklüyordu. Kızlar okullarına, çalışan kadınlar işlerine gidemiyordu. Okul önlerinde her gün gözü yaşlı kızlar, okula girmek için çareler aramak zorunda kalıyordu. Üniversite kapılarında üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görüyorlardı. Okuyan kız başörtülü olmaz, çalışan kadın başörtülü olmaz tezini haklı göstermek için laiklik ilkesine aykırı diyerek savunma geliştiriyorlardı. Kamusal alan safsatası gittikçe büyüyordu. Darbe artığı 1982 anayasası milleti birbirine düşürme ve yeni travmalar yaratma konusunda muazzamdı. İnsanlar DGM’ ler de yargılanıyordu. Okumak ve çalışmaktan başka gayesi olmayan insanlar devlet düşmanı muamelesi görüyorlardı. Durum öyle bir hal aldı ki törenlerde valiler, garnizon komutanları halkoyunları ekiplerindeki kızların başındaki başlıkları ve örtüleri açtırmadan törene başlamıyorlardı. Birçok kendini bilmez, Müslüman kadına haddini bildirmeyi kendisine görev edinmişti. En çok da içimi ne acıtıyor biliyor musunuz? O gün had bildirenlerin bugün 28 Şubat mağduru rolü üstlenmesi. Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan hiçbir işin maddi karşılığı olamaz. Her neyse; insanları kandırdılar, Allah’ı kandıramazlar ya.
Ve bir gün Sincan’dan tanklar geçti. (28 Şubat 1997) Milleti, milletin evlatlarıyla korkutmaya çalıştılar. Çünkü Müslüman Türk kadını, vatan evlatlarından birinin dahi burnunun kanamasını istemezdi. Bu yüzden kimseyi taşlamadılar, işyerlerine zarar vermediler, devlet malını ateşe atmadılar, polisine, askerine saldırmadılar. Ağladılar…Oturdular…İnancımıza özgürlük istiyoruz dediler. Okullarından oldular, işlerinden oldular, inançlarından oldular ama kimsenin aklına dağa çıkmak gelmedi.
Türk Milletini ayakta tutan, aile yapısı ve ordusudur. Bu iki kurumu da fedakâr Anadolu kadını ayakta tutmaktadır. Anadolu kadınının kimliğini yok ederseniz geriye bir şey kalmaz. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunda budur. Savaşta yenemeyeceklerini bildikleri için bize ait olan ‘ana’ kavramını yok etmek istiyorlar. Bu süreçte Anadolu kadınının şerefiyle oynadılar. Küçük düşürmek için elinden geleni yaptılar. Devlet düşmanı yapmak istediler başaramadılar. Bu sürece ;anneler, babalar, eşler, akrabalar, amirler, müdürler, müfettişler de bilerek ya da bilmeyerek destek verdiler.’’ Okumayacaksan evinde otur. Çalışan kadının başı örtülü mü olur? Hem para kazanıp hem de inançlı olamazsınız?’’…
28 Şubat tek dişi kalmış canavar tarafından sergilenen bir tiyatroydu. Bizlerse mazlumu ve zalimi oynayan figüranlardık. Sadece mazlum ya da zalim olmak tercih meselesiydi. Bin yıl sürecek dedikleri 28 Şubat süreci 20 yılda bitti. Ama milletin bilinç altına yüzyıllık kara bir leke bıraktı. İnsanları yargılamak devletin görevidir. Hesap sormak ise Yaradan’a aittir. Hiç bir konuda insanlara hesap sorarak ve onları yargılayarak hadsizlik etmeyelim .Öyle bir zaman gelir ki yaptıklarımızdan utanırız. Utanmamak için haddimizi bilelim, kimseye haddini bildirmeyelim.
Önce yürekler dondu, sonra donan yürekler yandı. Donan yürek yanar mı demeyin, yanar hem de nasıl yanar…
Nurgül Bektaş YAKIN